yanLı$ biR öyküDeYiM .. ßeNi yeNiDeN yaZ ..! - fİLİSTİNDE ÇOCUK OLMAK...(((



Kimi zaman „Babamı istiyorum!“ diye feryad ederken, kimi zaman da babasına sımsıkı sarılarak kurşunlardan kaçmaya çalışırken gördük onları. Bazen de henüz küçük bir bebekten 37 tane kurşun çıkarılmış haberiyle irkildik.
Başka bir haberde, Birleşmiş Milletler’in onlar için açtığı mülteci kampındandı... Biri altı, diğeri 11 ve ikisinin de 13 yaşında olduğu dört çocuğun topa benzeyen bir cisimle oynarken, patlaması sonucu parçalanan cesetleriyle kanımız dondu. Çatışmalar esnasında çıkan yangında yüzünün büyük bölümü yanan çocuka bakamadık bile ve başı koparılmış ufacık beden, „Bu kadarı da olmaz!“ dedirtti hepimize.
Bu görüntüler karşısında gözyaşlarımızı tutamadık, çocuklarımıza sarılamadık bile. Ne zaman çocuklarımızın başınıı okşasak, o yavrunun yanık sesi geldi kulaklarımızda...

Kara ama ışıldıyarak bakan o başı dik kızımız belirdi gözlerimizin önünde. Feryad ediyordu tüm dünyaya! Filistin herşeye layık değil mi?
„Çok şey mi istiyorum?“ diye yakalanan çocuk babasına sokulmuş, çaresiz gözlerle bakıyordu etrafına. Birinci kurşun ayağına isabet etti. Derken ikinci kurşun ve üçüncü kurşunda hayatını kaybetti. Hem de tüm dünyanın gözleri önünde! Hiçbir şeyden habersiz anne dünya ile beraber izledi oğlunun ölümünü. „Ben onun profesör olmasını istiyorum!“ diyordu anne. Ama o 12 yaşında şehid oldu!..
İşte Filistin destanının ardındaki gerçek. Bu kıyamı destanlaştıran, henüz sabi bir yavrunun şehadetini kabullenen anne, soralım nefislerimize aynı sabrı gösterebilir miyiz? Şehid annesiyim diye övünebilir miyiz?


Filistinli çocuk bir çiçektir, ondan şehid kokusu dağılır etrafa. Onun kıyamı dünya halkalarına örnek olur. Onun elindeki tek silahı sapanıdır. Bizim çocuklarımız sapanla kuş avlarken, o zulme taş atarak, şeytanı taşlamakta, Filistin’li çocuk annesi kuşatmayı aşıp sağ-salim doğum yapabilmişse, dünyaya gelir gelmez süt bulma sıkıntısı yaşar, yürümeye başladığında ise annesinin sıcacık elini bıraktığında minik eller buz gibi taş tutmaya başlar.
Filistinli çocuğun elinde ne renkli şekerler, ne bilgisayar tuşları ne güzel oyuncaklar görebiliriz. Kendini bilmeye başladığında tek yapacağı, onu tüm bunlardan mahrum eden zihniyeti taşlamaktır.
Babasını hapseden, annesini döven, gözlerinin önünde kardeşini bombalı oyuncakla öldüren, ülkesini işgal eden zihniyeti taşlamak...
Gerek ki, Katil Şaron „Bizim için en büyük tehlike Filistinli kadın ve çocuklardır. Ben de onları yok etmeye and içtim!“ diyerek Filistinli çocukları ne kadar ciddiye aldığını ifade etmekte.
Bu yavru gibi sorarız: „Çok şey mi istiyor Filistinli çocuk?“
Ey dünya halkları! Özgürce topraklarında yaşamak hakkı yok mu Filistinli çocukların? „UTANIN, UTANIN!“ diye feryad eden bu yavrunun sesine ne zaman kulak vereceğiz? Hep boynumuz bükük mü kalacak?

Filistinli çocukların zalimleri bir çocuğumuza unuttuğumuz, görmezden geldiğimiz pek çok gerçeği görmemizi sağladı. Katılaşan kalpleri bir parça yumuşattı belki de Filistin’le ilgili haberlere, bakan ama görmeyen gözlerimizin açılmasını sağladı. Arada belki „Ben fert olarak ne yapabilirim?“ diye düşündük.

Bazen fert olarak bazen topluca dualar ettik. Tüm bu dualar birleşerek İsrail’in yüzüne tokat gibi patlasın diye tıpkı Nemrud’un Hz. İbrahim’i ateşe attığında gagalarıyla o ateşi söndürmek için su taşıyan kuşlar gibi...
Bizler de tüm bu eylemlerimizle birer damla su taşıyabilelim diye çocuklar ağlamasın, babasının ve annesinin hüznüne şahid olmasın, „Filistin Özgürlüğe Kavuşsun“ diye!..



Baba! Diyorlar ki sen suçlusun.
Baba! Sen suçlu değilsin…
Baba! Neden tutukladılar seni?
Baba! Seni benden neden esirgediler?
Beni bir defa bile öpmeden,
Annemin gözyaşlarını silmeden.

Anne!
Her sabah yanaklarında gözyaşı görüyorum.
Filistin herşeye lâyık değil mi?
Hergün güneşe sesleniyorum…
Anne! Babamı birkez daha görebilecek miyim?
Yoksa, kıyamete kadar bir daha göremiyecek miyim?
Yoksa, annemin gözyaşları kıyamete kadar akacak mı?
Baba, neredesin!
Neredesin!

Baba, neredesin!
Neredesin!
Topraklarımız işgal ediliyor.
Filistin çiçekleri koparılıyor.
Babamı hiç öpmedim,
Güneş doğduğundan beri.

Bayramlar bayramı, şenlikler şenliği kovalıyor.
Şehid üstüne şehid düşüyor…
Babam demir parmaklıklar arkasında!
Kölelerin tutulduğu duvarların ötesinde.

O gün ne zaman?
Parmakların kırılacağı gün ne zaman?
Her sabah çocuklarını öpen babalar!
Çok şey mi istiyorum?
Çok şey mi istiyorum?

Ey ezilmiş çocukluğum
Ben Filistin’in çiçeğiyim
Ve babam demir parmaklıklar arkasında.

Babamı istiyorum…
Babamı istiyorum…
Babamı istiyorum…





















Filistine Bomba Yağar!

Anne…
Anne….
Anne…..
Babam anne….
Babam…….

Gelecek demiştin hani birazdan
Süt almaya gitmişti güya
Aç olan karnımı doyurmak için
İstemiyorum Anne….
Aç değilim…
Babam Anne….
Babam….

Filistine bomba yağar
Benim gözlerime yaş….

Saklambaç mı oynuyoruz anne
Nedir bu gürültü
Nedir bu kargaşa
Nedir bu yükselip duran dumanlar
Dışarda duyduğumuz sesler
Anne…
Babam Anne
Babam….

Filistine bomba yağar
Benim yüreğime yaş…

Dünya bu dünya mı
Hani barış hani sevgi
Hani bir zamanlar ellerden uçan
Beyaz güvercinler
Yalan mıydı Anne…

Anne…Telefon çalıyor
Bakma mı ister misin
Hayır mı
Peki sen bak Anne…

……………………………..

Anne…
Neden ağlıyorsun
Babam geliyor da ona mı sevindin yoksa
Yaşaşın…
Babam…
Babam Anne…
Bütün babalar gibi
Bütün Anneler gibi
Bütün çoçuklar gibi
Yaşaşın
Yaşasın Anne…

Filistine bomba yağar
Benim yüreğime yaş…

Anne…..













Bugün 7 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol